25 Haziran 2013 Salı

Kambur- Şule Gürbüz

Şule Gürbüz
İletişim Yayınları
92 sayfa

Şule Gürbüz'ün okuduğum ilk kitabı. Kitaptan pek birşey anladığımı söyleyemem. Kesinlikle tekrar okumam gerekecek. Bana ne anladın diye sorarsanız: hiç... Bunu kesinlikle kitaba değil kendime yoruyorum. Yanlış bir zamana denk gelmiş olmalı!

Arka Kapak:
Benden, bana kayıtsız kalınması ile benden nefret edilmesi arasında bir seçim yapmam istense, tereddütsüz, nefreti seçerim- kayıtsız kalınacak bir yanım yoktur. Ve ben söylemek isterim ki, her şey ve herkese kayıtsızım. Değilmişim gibi davrandığım durumlar, yaşıyormuşum gibi yapma zorunluluğumdandır.
Bana sorulsa bir gün "Kamburunun düzelmesini mi istersin, yoksa tüm insanların kambur olmasını mı?" diye, herkesi kambur görmek olurdu dileğim. Yerden yüksekliğimin bu gülünç santimleri yüzünden, yaşama da ölüme de sizlerden daha yakınım. Daha sonraları yerimi yadırgamamak için, yükselme isteğini bir türlü anlayamam.
Zaten bir portakalın doğusu batısı olduğuna inananlardan değilim- dolayısıyla dünyanın da...
Bana renk bile sormayın- bir beyazdan ya da sarıdan ne anladığınızı bilmeden size yanıt veremem.

Başkaldıran Kurşunkalem

Ferhan Şensoy
Ortaoyuncular Yayınları
540 sayfa


Ferhan Şensoy'un bu okuduğum ilk kitabı ama kesinlikle son olmayacak. Yazım diline bayıldım. İçinde geçen karakterlerin ismini okuyunca, unuttuğum birçok tiyatrocuyu tekrar hatırlama şansı buldum. Bu bana hem hüzün verdi, hem de izlediğim filmleri hatırlayınca bir tebessüm... Bu insanları ne çabuk unutmuşuz diye geçirdim içimden, ne acı! Özcan Özgür, Osman Alyanak, Baykal Kent, Mete İnselel ve daha niceleri...
Kitap sizi yormayacak, eğlenceli bir kitap. Yaşanmış hikayeler. Tavsiye edilir :)

BİTİRDİĞİN YERDEN BAŞLAMAK...

Son yazımı 28 Mart'ta yazmışım. Çok uzun bir süre. Bilgisayarıma virüs girip tüm sistem sapıtınca işin içinden çıkamadım. Tüm sosyal ağlara ve bloglara girebiliyorken mesaj yazamıyor, beğeni yapamıyordum. Kendi bloğuma da giriyor fakat; öldür Allah, sayfa düzenlemesi yapamıyordum. Dum... derken hala öyle :)) Tabletten idare edeyim dedim ama onda da başarılı olamadım. Ne fotoğraf koyabildim ne bişey! Gün gelecek ve sen teknolojide geri kalacaksın deseler bir tarafımla gülerdim, ama öyle işte... Daha sonra da şifremi unuttum giremedim bla bla bla. Ortalık da çok karışıktı vesselam. Şu Gezi Parkı olayları çok canımızı sıktı. Bol bol tencere, tava çalıp, Ulusal Kanal izledik. Bu arada twitter'da hesap açtım, gündemi oradan takip ettim. "Bunlar adam olmaz. Akılları bir karış havada" dediğimiz gençler; yaptıkları sessiz, sedasız ve kavgasız eylemleriyle ağzığımızı bir karış açık bıraktılar. Artık umutluyum bu gençlerden. 3 ay önce lise öğretmeni arkadaşımla bu gençlerden cacık olmaz diye veryansın ederken şimdi; vay anasını neymiş bu gençler moduna döndük :) Sanatçıların hakkını da yememek lazım. Setle park arasında bir yaşam sürdüler. Emeği geçen herkese teşekkürü borç biliriz.

Bu arada bloglardan çok uzak kaldım. Bugünden başlayıp geriye doğru blogları gezeyim bakayım, kimler neler yapmış...

28 Mart 2013 Perşembe

Aldıklarım, Alacaklarım :)

Aldıklarım:
Yeni kitaplarım geldi :) Fakat uzunca bir süre kitap almamak düşüncesindeyim. Kitaplığımda okumadığım kitaplar çığ gibi büyüyor. Ayda iki kitap okuma kararım suya düştü:) elimdeki kitabı okumaya başlayalı neredeyse bir ay olacak. Yazın tatilde daha çok kitap okuduğum bir gerçek. Kendimi fazla da kasmak istemiyorum. Sonuçta bu bir zorunluluk değil, keyif...



Alacaklarım:
Lord'a parfüm almaya gittim. Alacağım markanın yeni bir parfümü gelmiş. Satıcı bayan iyice kafamı karıştırınca şu da var, bu da var vs. E prenseste yanımda olunca, bende koklayayım, bana da koklat anne, bakayım derken sağolsun bayan "al bunu da sana vereyim senin olsun" diye bir sample verdi. Prenses bir güzel sıktı parfümü. Salona giriyoruz, salon mis gibi kokuyor. Ne kokuyor, ne kokuyor derken kokunun bizim prensesten geldiğini farkettik. Ertesi gün soluğu yine aynı mağazada aldım. Bu parfümden istiyorum diye. Biz bu parfümü satmıyoruz demezler mi? Firma bize sample göndermiş ama bizde yok dediler. İnternette bir araştırma yaptım. Oradan sipariş verecekken Lord'un bir arkadaşının İngilterede olduğunu öğrendik. Hemen sipariş verdik sağolsun pazartesi getirecek. Genç Kızın istediği parfüm vardı o da %50 indirimdeymiş. İkisi birden gelecek. Prenses benim siparişim için o benim parfümüm diyor. (Çocuk haklı sample ona verilmişti.) Lord kara kara düşünüyor prensese ne yapacağız diye.
 
İşte benim parfümüm;


pazartesiyi iple çekiyorum :)





24 Mart 2013 Pazar

Bugün Benim Doğum Günüm...

Sabah ailemin öpücükleriyle uyandım. Dünyanın en güzel hediyesi evde kıkırdayan çocuk sesi değil midir?  Sonrasında dışarıda yapılan güzel bir kahvaltı. Genç Kız dershaneye yetiştirildi. Oradan Kordon'da Kitap&Cafe keyfi... Lordun akşam yemeğini hazırlaması. Bu haftayı kutlu doğum haftası ilan etmesi :) herşey çok güzeldi.
Pasta kesme merasimini cuma günü annemlerde gerçekleştirdik. Güya benden  gizli doğum günü programı yapmışlar. Onların bu şaşkın halleri acayip hoşuma gidiyor :) O tatlı telaşları yok mu? Prensesin olayı çaktırmamaya çalışması. Aniden ışıkları kapatınca bizim salağa yatmamız. Aaa... ne oldu? ışığı neden söndürdün? ne oldu ki? söylemleri...
Çocuklar göz açıp kapayıncaya kadar büyüyorlar. Bugünleri içime iyice sindirmek istiyorum. İleride hatırlayıp gülümseyebilmek için. Allahıma şükürler olsun.
Bugünün anlam ve önemine uygun olması adına Cem Karaca'nın çok sevdiğim parçasıyla noktayı koymak istedim. Ailemle nice mutlu seneler dileğimle...
 
 

23 Mart 2013 Cumartesi

Sabit Kanca

Bugün Lord'la birlikte Sabit Kanca'ya gittik. Hay gitmez olaydık. Hayatımda izlediğim mübalağasız en berbat filmdi. Yani türk filmlerine gitmeyeyim diyorum, olmuyor. Gidiyorum yine olmuyor! İnsanlar bu kadar enayi yerine konmamalı kardeşim. Yazık, günahtır. Zaten sanatsal birşeyler beklemiyordum ama biraz gülseydik bari. Ben ara olmasını zor bekledim. Lorda sen istersen ikinci yarıyı izle ama ben tahammül edemem dedim. Çıktım. Gidip karnımı bir güzel doyurdum. Ohh! Lord iyi ki çıkmışsın dedi. Filmde başka da bir halt olmamış. Başka bir filme gittiğimizde (Sen Dünyaya Gelmeden di sanırım) bu filmin fragmanını görmüştük. Lord "zaten fragmanda herşeyi izlemişiz gelmesekte olurmuş" dedi. Yok bundan böyle yorumları okumadan hiçbir filme gitmem. Bu da bana ders olsun.
 
 
 

22 Mart 2013 Cuma

Bugünlerde...

Evde perdeleri yıkadım ve koklayıp, koklayıp duruyorum :) deli miyim neyim?
Uzuuuun bir aradan sonra evde kek pişirdim. Evdeki cevizleri kurtlanmadan değerlendireyim derken birden Hamarat Abla' nın Armutlu Muffin tarifini döktürüverdim :) cevizler yine kaldı...
 
Genç kız SBS'ye girecek ama hala bir arpa boyu gidemedik. Her gün test çöz- çözmeyeceğim tartışması. Bugün itibariyle didişmemeye karar verdim. Bugüne kadarki tartışmaların bir faydasını da göremedim zati.

Prenses bu aralar değişik kelimeler kullanıyor not almak gerek. Zaten bir-ikisini kaçırmış bulunmaktayım. Yazı masasının sandalyesine oturup bana "bakkkk prenses oturgası" şeklinde bir söylemde bulundu. ( Sıradan bir sandalyeye taht muamelesi yapıyor)
Yan komşumuzun anneanne olduğuna şaşırıp "Ama yüzü pürtük pürtük değil" dediğinde nasıl yani dedim. "O bence Sinem'im annesi. Anneannesi olsa yüzü pürtük pürtük olurdu anneanneminki gibi..." diye cevap verdi. (Pürtük pürtük'ün buruşukluk olduğunu anladım) Bunu duyan yan komşum prensese boyama kitabı armağan etti...